ATÇILIĞIMIZIN SULTAN ABDUL AZİZ’ E BORCU VAR

Değerli okurlarımız ne sizler üst başlığımızı yanlış okudunuz. Nede biz bu başlığı yanlışlıkla attık. Az sonra okuyacağınız satırlarda söz konusu “BORÇ” nasıl oluşmuş ? bunu tüm tarihi belgeleri ile sizlere sunacağız.


“ÜLKEMİZ ATÇILARININ YATIRIM TÜRLERİ..”

İçinde bulunduğumuz zamanlarda atçılıktan yani, at koşarak para kazanmaktan söz ediyoruz. Bu iş Hayli zor olarak görünmektedir ! işin aslına bakarsanız atçılıktan para kazananların çoğu kazandıkları ikramiyeleri, genellikle başka sektörlere yatırmaktadır. Yeni bir araba, yeni bir yazlık yada villa veya havuzlu bir köşk diğer yatırımlar arasında olurken. Şanına yakışan bir düğün yada aile fertleri için başka iş imkanları kurmak atçılıktan para kazananların bir çoğundaki yatırım türleri arasındadır. Burada açık sözlülüğümüzden dolayı kimse bize kızıp darılmasın ama işin aslı, faslı aynen böyledir. Ancak elbetteki atçılarımıza kızmak yada darılmak gibi bir lüksümüz de yoktur, isteyen istediği yatırımı yapmakta hürdür.  Kısacası atçılıktan kazanılan para nın çok az bir bölümü % 20 kadar tekrar bu sektöre yani atçılığımıza  yatırım olarak geri dönmektedir.

“MANEVİ BORÇ NASIL ÖDENİR ?“
Birde VEFA’ borçları vardır işte bu Sanıldığı üzere yanlızca İstanbulda bir semt adı değildir elbette! Şimdi hep birlikte tarihin tozlu sayfalarında bir yolculuğa çıkacağız bakalım Osmanlı Padişahlarından olan Sultan Abdullaziz’e atçılığımızın nasıl bir borcu varmış, göreceğiz.  

Sultan Abdulaziz 32. Osmanlı padişahi ve 111. İslam halifesidir. Dönemin yeniliklere açık spor’a düşkün ve genel kültür olarak hayli entelektüel bir kişiliktir Sultan Abdulaziz. Batılı anlamda yaptığı
klasik müzik orkestralarının icra ettiği "Valse davet" isimli bir eseri halen birçok ülkede çalınmakta olması sanırız bunun en önemli kanıtıdır. Ayrıca çok iyi bir yüzücü, güreşçi  olan padişah sultan Abdulaziz, atlı cirit oyunlarının da yakın izleyicilerindendir. 

1863 yılında söz konusu dönemlerde bir Osmanlı eyaleti olan Mısır’ da başlayan kargaşaları halletmek üzere gittiği bir ziyaret sonrasında. İzmir ilimize’de uğrayan Sultan Abdulaziz han  önce Karşıyaka da, Bornova ve nihayetinde de, İzmir'in Buca semtlerinde incelemeler yapmıştır. Bu arada İzmir'de ki arkadaşlarının kendisine önerdiği üzere dönemdeki adı ile Kızılçullu mesire yerinde yapılan at yarışlarını da izlemek istemiştir.

“1856 YILINDA KURULAN İZMİR YARIŞÇILIK KÜLUBÜ SMRYNA RACESS CLUP ZİYARETİ“


Geçmişi 1750’li yıllara dayanan ilk dönemlerdeki adı PARADİSU olan bu yarış ve mesire alanında gördükleri sultan Abdulaziz’ i çok etkilemiştir. Kızıl çullu mesire alanında gerçektende bir Hipodrom yapılmıştır. Buradaki yarışları İzmir yarışçılık külubü "Smryna racess clup" organize etmektedir. Ahşap ve kerpiçten yapılmış olan halka açık bir tribün yine ahşap ve kerpiç olarak yapılmış olan bir protokol Tribünü ve hakem kulesi ile izleyicilerle yarış pisti arasındaki demir parmaklıklar ilk bakışta göze hayli hoş gelen şeylerdir. Yarışlar ise özel olarak yurt dışından getirilmiş, uluslar arası literatürde Thorougbred yani İngiliz atları için yapılmakta, arada birkaç yarışta yine yurt dışından getirilmiş Angolo Arabian Yarım kan Arap atları için düzenlenmekteydi. Atlara binen jokeyler ekürü renkleri taşıyan formalar giyerek piste çıkıyor ve yarışlara bu şekilde iştirak ediyorlardı.

İLK SULTAN KOŞUSU…. AMA HANGİ ATLARA ?
Sultan Abdulaziz tüm bunları izledikten sonra yanına çağırdığı Smryna racess clup kurucu üyelerinden Reşat Evliyazade’ ye kendi adına bu pistte bir yarış yapılmasını söylemiş, yine kendi Hazinei hassasından 300 Osmanlı altını ödül koyduğu bu yarışın yalnızca Arap atları için yapılmasını istemiştir. İşte bu yarış belkide ülkemizdeki ilk DERBY koşusu olma özelliğini de barındırmaktadır ancak günümüzde TJK bu koşuyu çok uzun zaman önce yıllık programdan kaldırmıştır.
Sultan Abdulaziz pahitaht’a döndüğünde ise İstanbul Kağıthane'de İzmir'de gördüğü at yarışı alanına benzer bir yer yapılmasını emir etmiş ve bu konu ile ilgili danışmanlık yapması için Reşatevliyazade beyi de, İstanbul’a getirtmiştir. Yapılan yarış alanı ve sosyal tesisleri sonrasında İzmir’den istanbul'a at binmek üzere gelen dönemin en önemli iki jokeyi vardır. Rum asıllı Badi ve Osmanlı tebası olan ilk Türk Jokey Koşucu Bekir efendi..

“ ATÇILIĞIMIZ BU BORCU UNUTARARAK YADA UNUTURARAKMI ÖDER BİLİNMEZ ? “
Yazımızın son bölümünde ilgililere sormak istiyoruz;
Atçılığımızı ilk destekleyen ve kendi cebinden ortaya bir ikramiye koyarak yarış düzenleyen ve İstanbul da ilk atçılık faaliyetlerini başlatan bu Osmanlı padişahı için yapılan “SULTAN KOŞUSU” ülkemiz yarışçılığının tek otoritesi olan TJK yada YKK tarafından nasıl olupta yıllık programdan kaldırılmıştır ?
Ayrıca ülkemizdeki ilk resmi yarış Jokeyi olan Koşucu Bekir efendi adına düzenlenmekte olan “KOŞUCU BEKİR KOŞUSU” gibi önemli bir koşu neden yıllık programlardan çıkarılmıştır.
Unutulmasınki;

“GEÇMİŞİNİ BİLMEYEN KİŞİ VE KURULUŞLAR YOK OLMAYA MAHKÜMDUR..”

(MUSTAFA KEMAL ATATÜRK)

Hakan Demirci

 

 

 

Pin It